“Ne ekersen, onu biçersin” düsturu, hayatın her alanında geçerli.
Tam da bu kapsamda, yumuşak inişin meyvelerini toplamaya devam ediyoruz. Bir taraftan, cari açık düşüyor; diğer taraftan notumuz yükseliyor.
Geçen hafta açıklanan verilere göre, cari açık, 2012’nin dokuz aylık zaman diliminde, 2011’in aynı dönemine göre, 21 milyar 185 milyon dolar azalarak, 39 milyar 281 milyon dolara gerilemiş. Cari açığın gerilemesinde, ithalattaki düşüşün yanı sıra, daralan AB pazarına rağmen, ihracatta sağlanan artış belirleyici olmuş.
-Peki, bu rakamlar, geleceğe yönelik ne kadar bilgi taşıyor?
-Not artışıyla birlikte gündeme gelmesi beklenen, “daha düşük faizli, daha uzun vadeli dış finansman” cari açığı nasıl etkileyecek?
-Cari açık, kademeli olarak buharlaşacak mı?
***
Önce bir hatırlatma.
Ekonomi yönetiminin de vurguladığı gibi, cari açık, esas itibariyle şu faktörler tarafından belirleniyor:
-İç talep
-Reel kur
-İç tasarruf oranı
-Enerji fiyatları
-Enerji dışı dış ticaret hadleri
-Verimlilik ve rekabet gücü
Hemen belirtelim ki:
Para politikalarıyla, yukarıdaki faktörlerden sadece iç talebi kısmen kontrol edebiliyoruz. Dalgalı kur rejiminde olduğumuzu unutmamak kaydıyla, TL’nin aşırı değer kazanmasını önlemeye yönelik bazı operasyonlara imza atabiliyoruz.
Tasarruf oranı, verimlilik ve rekabet gücü gibi yapısal unsurları bugünden yarına kolaylıkla değiştiremiyoruz. Enerji fiyatları ve enerji dışı dış ticaret hadleri, küresel ölçekte belirleniyor. Dolayısıyla ne oluyor?
***
Aralarında bazen “doku uyuşmazlığı” oluşsa da, “büyüme-cari açık” ikilisi, fevkalade “köklü ve kronik” bir ilişkiyi simgeliyor. Cari açığa ve ihracata ilişkin son rakamlara bakarak, bu “seviyeli beraberliğin” ya da “düzeyli birlikteliğin” sona erdiğini söyleyemeyiz.
Şurası kesin. Ekonominin çarkı, dış finansmanla dönüyor. Bu değirmenin suyu dışarıdan geliyor. Büyümenin hızlandığı yıllarda, ağırlıklı olarak iç taleple büyüyoruz. “İç pazara yönelik üretimin ve ihracatın önemli bir bölümünün ithalata olan bağımlılığını” acilen sıfırlamak mümkün değil.
***
Netice itibariyle..
“Ne kadar büyüme, o kadar cari açık” denklemi hâlâ geçerli. Not artışının getirdiği rüzgârın etkisiyle, “açığın finansmanı” iyileşebilir, açığın finansmanında kısa vadeli sermaye hareketlerinin payı azaltılabilir, fakat kriz çıkarmadıkça, “açığı buharlaştırmak” diye bir şey söz konusu olamaz.
Bilmem anlatabildim mi?