“May you live in interesting times -İlginç zamanlarda yaşamanı dilerim” Bu Çin bedduasının gerçek olduğu ilginç günleri yaşıyoruz. Hem de Çin’den başlayan bir virüs salgınıyla.
Salgın sebebiyle ilan edilen tedbirler doğrultusunda insanlar evinden çıkamıyor, işlerine, okullarına gidemiyor, uçak seferleri iptal ediliyor, ülkeler birbirlerine sınırlarını kapatıyor. Sanki bir bilim kurgu filminde yaşıyor gibiyiz. Üstelik uğruna savaşlar yapılan, ülkeler işgal edilen petrol bile, ihtiyaç azalınca, varili 1 Ocak’ta 64 USD iken bugünlerde 31 USD’a kadar düştü. Gerçekten ilginç zamanlar yaşıyoruz…
Bir yandan bu yeni virüsün yarasalardan insana geçtiği bilgisi verilirken, diğer yandan Çin gibi güçlenen ekonomilerin önünü kesmek veya ilaç şirketlerine yeni bir aşı pazarı oluşturmak veya robotlarında içinde olduğu yeni dünya düzenine geçişin ilk aşaması olarak virüsün bilinçli olarak köpürtüldüğüne dair teoriler duyar olduk.
Bütün bu teoriler doğru olabilir veya olmayabilir. Gerçek olan şu ki: Dünya nüfusu 7,5 milyar, Dünya hızla ısınıyor, temiz gıda ve su kaynakları hızla azalıyor, savaşlar ise Habil ve Kabil’den bu yana hiç hız kesmedi. İnsan egosu ne dinlerle, ne ahlaki ilkelerle ne de idam dahil her türlü cezai yaptırımlarla terbiye edilemedi.
Acaba bu virüs insan ırkı kendi kendini yok etmeden bir şeylerin farkına varmak, çok sevdiğim “her şerde bir hayır vardır” ata sözünü yeniden hatırlamak için bir vesile olabilir mi? Bu yazıda bunları düşündürmek istiyorum.
Takip ettiyseniz vakalar açıklanıp karantina tedbirleri alındığında halk marketlere hücum etti. Normal zamanlarda iki dakika sabredemeyip yeni kasa açılması için talepkar olanlar, en az bir saat sıra beklemekten imtina etmediler. Ödemesini yapmak için bekledikleri ürünler ne bir elektronik eşyası ne de bir giysiydi. Satın aldıkları temel gıda ürünleri ve hijyenik malzemelerin ödemesini yapmak için beklediler. Evet, temel ihtiyaç maddeleri, insanoğlunun temel ihtiyaçları olan maddeler.
Ya alınan tedbirlerle evlere hapsolanlar? İstediği zaman istediği yere gidebilmenin yani özgürlüğün kıymetini anlamış olabilirler mi? Bu virüsün olmadığı zamanlarda dahi temel ihtiyaç maddelerine ulaşamayan, bırakın başka bir ülkeye seyahat etmeyi,komşu kasabaya seyahat etme özgürlüğüne sahip olmayan milyonlarca insanın varlığından haberdarlar mı? Haberdar olanlar empati yapmayı becerebildiler mi dersiniz?
Cepheyi daraltıp soruyu biraz da kendimize soralım. Sektörümüzün değerli işverenleri, hakları size emanet çalışanlarınız için ne tür tedbirler aldınız? Onların temel ihtiyaçlarını giderebilmeleri için bunun ötesinde eğitimli, özgür ruhlu birer birey olabilmeleri için, güvenli ve eğlenceli bir ortamda çalışabilmeleri için neler yaptınız? Çalışanlarınız olmadan şirketinizin sadece boş bir bina olduğunu fark edebildiniz mi? Yoksa, böylesine ilginç zamanlar yaşarken bile, kafanızdaki endişe kıdem tazminatları ve artan işçilik maliyetleri mi hala?