Dink beygirleri gözleri bağlı, olduğu yerde dönerek büyükçe bir taşı çeviren ve bu sayede buğdayı öğüten atlardır. Buğday kıvama geldiğinde saatlerdir aynı odada dönüp duran atın gözleri açılır ve ona ödül olarak su verilir. Maalesef gelinen noktada sanayicilerimizin durumu buna çok benziyor. Sanayi firmalarımızın üretmeleri ve kar edip büyümeleri mevcut koşullar altında nerdeyse imkansız. Geçmiş dönemlerde gerçekleştirilen bina, makine gibi yatırımlardan kaynaklı finansal borçların bugünkü maliyeti son beş yılda artan faizlerle birlikte taşınamaz hale geldi. Yatırım kredileri işletmelerin günlük işletme kredilerine dönüştü. Bu borç yükü altında ezilen firmalar pandemiyle birlikte azalan talep sonucunda karlılığı tamamen unuttu. Kar edemeyen ya da cüzi bir finansal verimlilikle işleyen firmaların ne yazık ki gelirleri tümüyle finansal maliyetlere gidiyor. Firmalarımız borçlarının ancak faiz tutarlarını ödeyebilirken hem mevcut borç yükü duruyor hem de firmaların kaynakları tükeniyor. Bu çıkmaza sıkışıp kalan sanayicilerimiz tıpkı değirmene koşulmuş beygir gibi olduğu yerde dönüp duruyor. Taşıdığı borç yükü nedeniyle ne işten çıkabiliyor ne de yaptıkları işten keyif alıyorlar. Sanayiden habersiz banka çalışanlarının akıldışı kriter ve talepleri ise firmaları iyice çileden çıkarıyor. Bu anlamsız problemi çözmeye çalışan firmalarımız gündelik finansal boğuşmanın kıskacında yatırım yapamıyor, gelişemiyorlar. Zorluklar bununla da bitmiyor. Dünyada pandemi yüzünden talep daralmışken bu defa hammadde maliyetlerinde anlamsız bir maliyet artışı doğuyor. Zaten çarklarını güçbela döndüren sanayici bu defa da hammadde fiyat artışlarından dolayı iş yaparak, üreterek küçülüyor. Sattığı ürünü yerine koyamıyor ve çalışıp emek vererek eriyor. Bu işi fırsatçılığa çeviren hammadde firmalarının altında ezilen sanayici giderek kaynaklarını tüketiyor. Ürüne el emeği, göz nuru döken, üreten, risk alan, istihdam sağlayıp ihracat yapan, vergi ödeyen sanayici tüm bu çabasına rağmen kar edemiyor. Nedense döviz artarken de düşerken de kaybeden hep o oluyor. Tıpkı beygirin yükü durmaksızın çektiği ama dönüp dolaşıp aynı yerde kaldığı gibi. Bu anlamsızlığın çözüleceğini ümit ederek daha çok çalışıyor. Ailesine ayırdığı zamandan çalıp işine veriyor, daha çok çabalıyor, gerektiğinde sağlığını kaybediyor ama tüm bu gayretlerine rağmen kaybetmeye devam ediyor. Üstelik kendi kabahati olmamasına rağmen başarısızlık durumunda ilk kötü adam ilan edilen de yine kendisi oluyor. Neden? Çünkü o sermayesini faize, bitcoine, ranta, tefeye vs. yatırmadı. Ekonomik öngörüleri dahilinde çalıştı, risk aldı, üretti, ortaya bir değer koydu ama neticede suçlanan o oldu. Hem de ülkesini, milletini çok ama çok sevdiği halde. Ne yazık değil mi? Sanayicinin aklı sıradan akıllar gibi çalışmaz. İşin içinde sermaye ve teknik bilgi birikimin yanı sıra örgütsel sosyoloji, psikoloji, makro ve mikro iktisat, finans, ekonomi kısaca her şey vardır. Bunların tümünü ve daha birçok bilim dalını asgari düzeyde bilir ve uygularsanız ancak sanayici olabilirsiniz. Ülkemizin belki de en büyük değerlerinden olan KOBİ’lerimiz ve onların yöneticilerinin yaşadığı durum gerçekten içler acısı. Bazı sanayi kollarında 3-5 yıl içinde üretici ya da marka kalmayacağını duyunca bu ülkenin bir ferdi olarak gerçekten kahroluyoruz. Mevcut matematiksel denklemde sanayicilerimizin sürdürülebilirliği adeta imkansız. Ekonomik kaynaklarımızın kısıtlı olduğu hepimizce malum ancak ivedilikle çözüm üretmemiz şart. Aksi halde belki de son yüz yılın birikimi ve emeği heba olacak. Dink beygirine artık su vermenin zamanı geldi de geçiyor. Unutmayalım ki o ölürse değirmenin bir anlamı kalmaz.