Rockwell Automation Türkiye Ülke Direktörü Cenk Ceylan Türkiye’nin endüstri 4.0 yolculuğunda değişen eğitim olanak ve yöntemlerini ve bu değişimde nasıl bir rol üsteleneceğini ele aldı. Cenk Ceylan’a göre Eğitim 4.0 konseptini doğru kavramak, geleceğin inşasında en önemli parametrelerden biri olacak.
Bugün dünyada olduğu gibi ülkemizde de eğitim sistemlerinde Endüstri 4.0 konseptinin gereksindiği teknolojik ve dijital trendler takip ediliyor, bir gelecek ve kalkınma politikasının temeli olarak müfredatlara dahil ediliyor. Dünyada birçok örneğini gördüğümüz, gelecek kuşakların entelektüel ve mesleki formasyonlarını tanımlayacak bir olgudan söz ediyoruz. Aslında bu değişim yeni bir durum değil. Bugün 40’lı yaşlarında olan kuşakların öğrencilik yıllarında da Fen Bilimleri kapsamında teknik/teknolojik icatlara yönelik çalışmalar gerçekleştiriliyordu. Ancak tabloya bugün baktığımızda okul öncesi çağlardan üniversite çağına kadar uzanan bir eğitim anlayışı kök salıyor. Birçok özel ve kamu kuruluşunun bugün başını çektiği kod yazma eğitimleriyle bilgisayayar okuryazarlığı bir trend haline gelirken; Fen (Science), Teknoloji (Technology), Mühendislik (Engineering) ve Matematik (Mathematics) ağırlıklı orijinal adıyla STEM programlarıyla geleceğimizin eğitim anlayışı yavaş yavaş belirleniyor.
ENDÜSTRİ 4.0’DAN EĞİTİM 4.0’A
Bugünün küresel boyutta tezahür eden teknolojik atılımlarının eğitim stratejilerine de etki ettiğini söylemiştik. Bunun aslında karşılıklı bir ilişki olduğunu da eklemeliyiz. Zira orta ve uzun vadeli düşündüğümüzde geleceğin mesleklerini belirleyecek olan aslında Endüstri 4.0 ile doğan Eğitim 4.0 ve bu sistemden çıkan yeni iş kolları olacaktır. Peki değişmekte olan ve değişecek olan tam olarak nedir? Emniyet ve güvenlik alanlarını daha boşluksuz; haberleşme ve iletişim teknolojilerini daha sorunsuz, üretim ve imalat teknolojilerini ise daha karlı; sonuç olarak şirketleri ve devletleri rekabet gücü daha yüksek aktörler haline getiren Endüstri 4.0, yeni, çağdaş ve bir önceki çağa kıyasla artık tamamen interaktif hale gelmiş bir insan profiliyle şekil alıyor. İnsan önceki üretim modellerinde fiziksel emeğini ortaya koyarak standart ve tek boyutlu bir üretim icra ederken bugün bilimsel ilgileri daha açık, analitik düşünebilen muhakeme yetileri daha keskin, yeni dünyanın dilini hızlıca kavrayabilen genç nesillerin hayal ve yaratım gücüyle yeni formuna kavuşuyor.
YENİ TOPLUMLAR YENİ BİREYLER YENİ MESLEKLER
İşte teknolojik ve sosyal değişimin bu kadar bariz bir görünüm aldığı günümüzde okul öncesi öğrencilik çağlarından itibaren yeni nesillerin tahayyül gücüne etki edecek bir eğitim programı gündeme geliyor. Geçtiğimiz yıllarda Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakülteleri’ni kapatma kararı alan Japonya’yı hatırlayalım. Japon yetkililer buna gerekçe olarak “toplumun ihtiyaç duyduğu alanlara daha iyi odaklanmayı” göstermişlerdi. Japonya örneği modern sanayi toplumlarının yakın gelecekteki kaderleriyle ilgili bir fragman adeta. Bu vaka bizi aslında tam olarak bakılması ve üzerine düşünülmesi gereken noktaya yönlendiriyor: Modern sanayi toplumlarımız bugün neye ihtiyaç duyuyor? Bu sorunun yanıtını akıl birliğiyle, yarının teknolojisini insanlık için tesis edecek nesiller olarak yanıtlayabiliriz. Yanıtımızı derinleştirdiğimiz zaman ise karşımıza Endüstiyel Veri Bilimciliği, Robot Teknisyenliği, IoT/IT Çözüm Mimarlığı, Kent Tasarımcılığı, Finans Mühendisliği, Endüstriyel Bilgisayar Mühendisliği, Bulut Bilişim Uzmanlığı, Veri Güvenliği Uzmanlığı, 3-D Yazıcı Mühendisliği, Giyilebilir Teknoloji Tasarımcılığı, Biyomedikal Mühendislik, Yenilenebilir Enerji Mühendisliği gibi yeni meslek kollarının öne çıktığını göreceğiz. Bir başka deyişle, tanıklık ettiğimiz ve içinden geçtiğimiz bu çağda tasarım odaklı düşünen, zenginleşmiş, çoklu, multi-fonksiyonel bir işgücü gereksinimi doğuyor diyebiliriz.
NASIL BİR EĞİTİM
İş kollarının ve görev tanımlarının bugün hızla değişiyor. Yazılımsal, makinesel, bilişimsel teknolojilerde inovatif çözümler üretecek, nesneleri birbirine bağlayan IoT teknolojilerini geliştirerek insan hayatını kolaylaştıracak, yapay zekayı ve robot teknolojilerini insan yararına ve etik bir sorumlulukla kurgulayacak bilinçlere ihtiyacımız söz konusu. Buna endeksli bir eğitim sisteminin de artık uygulamaya alındığını gözlemliyoruz. Salt teorik değil uygulamalı, öğretmen/öğrenci ilişkisinin eşitsiz hiyerarşisi yerine mentorluk sistemini baz alan, öğrencileri sınırlı saatlerde sınırlayarak değil yetkinliklerini değerlendirme maksatlı performans ölçümlemeleriyle sınayan, eksiği doğru tespit eden hemen çözüm geliştiren, modüler, interaktif ve mobil, her zaman ve her yerde uygulanabilen, çevrimiçi ve dijital bir eğitim anlayışının yavaş yavaş yerleşmeye başlaması, geleceğe yönelik umut verici bir gelişme. Toparlarsak; insanın çevreye, doğaya ve insanlığa karşı olan sorumluluğu Endüstri 4.0 ile arttı ve bizler bu sorumluluk bilinciyle yeni nesilleri yetiştirmeliyiz. Evlerin, şehirlerin, fabrikaların, sağlık alanlarının ve hatta tarımsal üretimin dahi “akıllandığı” bugün sürdürülebilir gelecek konsepti, henüz tüm insanlığın çok başında olduğu günümüz Endüstri 4.0 sürecinde belirleniyor. İşte bu süreci doğru kavrar ve her zamanki tabirle, treni vaktinde yakalarsak geleceğin inşasında biz de söz sahibi olabiliriz.