Oturduğum bölgede en çok rastladığım işletmeler marketler, manavlar, kuaförler, kafeler, restaurantlar ve eczaneler. Nüfusa oranlandığında bu işletmelerin sayısı gereğinden fazla olduğu için aralarında ciddi bir rekabet söz konusu. Eczaneleri müstesna tutarsak diğerlerinin uyguladığı tek rekabet unsuru ise sadece fiyat. Diğerinden daha ucuza olduklarını vurgulayarak müşteri çekmeye çalışıyorlar. İşin ilginci rekabet edemeyip kapatanın yerine açılanın da tek vaat ettiği şey yine daha ucuz fiyat. Bu kısır döngü içerisinde ciddi bir milli servetin heba olduğunu bilmek gerçekten çok üzücü. Dilerseniz rekabetin fiyatta mı, yoksa kalitede mi olması gerektiği ve bunların hiç düşünülmeyen etkileri konusunda bir beyin fırtınası yapalım.
Fiyat rekabetinin yan etkileri
Öncelikle bir tespit yapalım: Bir malın veya hizmetin muadilinden daha ucuz olabilmesi için mutlaka bir şeyin eksik olması gerekir. Eğer söz konusu bir mal ise bu eksiklik satılan malın ya hammaddesinden ya da üretim için gerekli diğer amillerden ( işçilik, enerji, rant ) birisi veya bir kaçında yapılan manipülasyonlardan kaynaklanır. Mesela ne olabilir ? Bizim ülkemizde olmaz ama ,mesela sigortasız işçi çalıştırmak, kaçak elektrik veya su kullanmak, binanın kirasını ödememek veya kirayı düşük gösterip stopajını eksik ödemek gibi yöntemlerle giderlerinizi azaltıp fiyat rekabeti yapabilirsiniz. İçinde süt olmayan kaşar peynirini, içinde dut olmayan dut pekmezi ve karadut olmayan karadut suyunu hammadde için örnek verebiliriz. Diğerleri için çevrenize biraz daha dikkatle bakınız. Daha ucuza satmak için karınızdan da (klavyede şapkalı A harfi olmadığı için bu kelime “profit” anlamında kullanılmıştır “wife” değil ) fedakarlık edebilirsiniz ama bu sizin Kepenk Kapatma Süresi (KKS) = Kar – Gider Tutarı formülüne koyulacak rakamlar ile ilgilidir. Etik değerlerin yok olması, har vurup harman savrulan kaynaklar bu rekabet türünün en belirgin özellikleridir. Helal kazanç, kul hakkı gibi terimleri ağzından düşürmeyen ama söylerken, herhalde, “ ben hariç” diye içinden geçiren veya mırıldanan bir toplumun gelişmesi herhalde pek mümkün olmasa gerek.
Kalitede rekabet bir toplumu refaha taşır
Oysa rekabet kalite üstüne olsa;
-Kaliteli mal üretmek için kaliteli hammadde gerekir: Bunun için kaliteli tedarikçi arayışına girer, onların ürettikleriyle kendi malınızı yaparsınız. Yok eğer istediği nitelikleri bulamazsanız beklentinizi söyler, tedarikçilerinin kendilerini geliştirmesini sağlarsınız. Onlar kendi tedarikçi ilişkilerini böyle kurar ve bu zincir böyle uzayıp gider.
-Kaliteli mal üreten tüketicisini geliştirir: Malının içeriğini, faydalarını tüketicisine kanıtlarıyla öğretir, nasıl test edebileceğini gösterir ki tüketicisi aynı mallar arasında kıyas yapabilsin, aldatılmasın.
-Kaliteli mal üreten iç piyasaya ayrı, dışa ayrı üretmez: Bu durum aslında iki şeyi akla getiriyor.
a-Benim milletim iyiye layık değil.
b-Her iki tip ürün de aynı tesiste, aynı işçiler tarafından üretildiği için dış piyasaya kaliteli üretim yapmak için gösterdiğiniz çabaya zarar verirsiniz. İşçi, “ nasıl olsa kalitesizler iç piyasada değerlendiriliyor “ diye düşüneceği için işine özen göstermez, kaliteniz bozulur, fireniz artar. Sonunda kaybeden siz olursunuz. Halbuki iç piyasaya daha kaliteli ürün yapmak için çaba gösterilirse dış piyasaya yaptığınız ürünlerin kalitesi otomatik olarak artar. İşçi ait olduğu topluma gösterilen saygının aynı zamanda kendisine gösterildiğini hisseder ve siz rahat edersiniz.
-Kaliteli mal üreten aynı zamanda kaliteli insandır, etik değerlere sahiptir: İtibar onun için çok önemlidir. Adına sürülecek bir lekenin iş hayatının sonu olacağını bilir. O yüzden çalışanın hakkını verir, sigortasını, vergisini tam ve zamanında yatırır.
Kaliteli mal üreten sektöründeki gelişmeleri takip eder: Paydaşlarıyla sıkı ilişkiler kurar, ortak projeler üretir. Böylece tüm paydaşlar birlikte gelişir.
Oksijeni bol böyle bir ortamda kalitesiz olanlar yaşayamaz. Dolayısıyla haksız rekabet ortadan kalkar, işini hakkıyla yapanların tatmini artar. Yaratılan değerler tüm topluma sirayet edeceği için mutlu ve müreffeh bir toplum kendiliğinden ortaya çıkar.
Bireysel değil, bütünsel fayda oluşturma düşüncesini taşıyanların sayısının artması dileğiyle.