Dünya’nın iki yüz altı ülkesinden yirmi birinde vakit geçirmiş biri olarak ülkeme her döndüğümde şükrettim, bu topraklar üzerinde doğmuş olmaktan her zaman için mutlu oldum. Öyle bir ülke düşünün ki doğusu-batısı, kuzeyi-güneyi ayrı mevsim, her bölgesi kendine has endemik bitkilerle dolu, her ili ayrı güzel. Medeniyetlerin beşiği; neresini kazsanız altından bir antik şehir çıkıyor. Roma’nın tarihi iki bin yıl iken, Göbeklitepe’nin yaşı on bin yıldan fazla. Dahası, İstanbul Altınşehir’deki mağara buluntularının yaşı beş yüz bin yıl olarak ölçülmüş. Kıtaların buluşma noktası; karayoluyla bir kıtadan diğerine yolculuk ederken mutlaka ülkemizden geçilmesi gerekli. Altınşehir buluntularından çıkan sonuç da bu mağaraların Afrika’dan Avrupa’ya geçenler tarafından kullanıldığını doğruluyor. Ülkemizin bir diğer özelliği de sahip olduğu insan kaynağı. İnsanımız o kadar becerikli ki Anadolu’nun bir mezrasında doğmuş bir çocuk, iyi eğitildiğinde Nobel alabiliyor ya da herkesin bugünlerde peşinde koştuğu COVID-19 aşısını buluyor. Bu örnekleri güncel olduğu için belirtmekle birlikte, toprağımız insanının elbette daha nice başarı hikayeleriyle dolu olduğunu da ifade etmek isterim. Ayrıca ülkemiz coğrafi olarak da oldukça zengin: üç tarafı denizlerle çevrili, harikulade gölleri, nehirleri, dağları var. Nuh’un gemisini aramak için Ay’a çıkan astronot Ağrı Dağı’na çıktı mesela. Birçok ırkın, milletin, inancın, dolayısıyla kültürün beşiği olmuş ülkemiz bu vesileyle binlerce mit, hikaye, ninni ve notayı da barındırıyor. Peki ya dillere destan mutfağımız? Bugüne kadar misafir ettiğim hiçbir yabancının bu toprakların yemeklerini yiyemediğini ya da övmediğini görmedim. Her şey bol, her şey doğal, taze (ydi). Di’li ifadem bu yazının konusu değil, başka zaman umarım. Türkiye’yi kıskanmak. Bu söz söylendiğinde kastettiği mana itibarıyla mizah konusu oldu, ama gerçekten anlattığım ülkeyi kıskanmamak mümkün mü?
Competitive Advantage of Turkey (CAT)
2000’li yılların başında böyle bir organizasyon ile tanıştım, hatta bir konferanslarına katıldım. Harvard Business School profesörlerinden Michael Porter’in fikir babalığını yaptığı “rekabetçi sektörlerin tespit edilip bunların kümeleşmesi” olarak özetleyebileceğimiz bu proje, CAT ismi ile faaliyetlerine başlayıp bugün URAK olarak devam ediyor. Yukarıda güzel ülkemizi tasvir ettim. Peki siz böyle bir ülkeyi yönetiyor olsaydınız, stratejik sektörler dışında hangi sektörleri gelir kaynağı olarak seçerdiniz? Bana soracak olsaydınız;
- Doğal güzellikleriyle tatil turizmini, kültür zenginliğiyle kültür turizmini, kaliteli hale getirilebilecek üniversiteleriyle eğitim turizmini,
- Bereketli toprakları, zengin florası ve denizleriyle tarım, hayvancılık ve balıkçılığı,
- Ve becerikli insanlarıyla 1980’ler sonrası gelişen tekstil ve hazır giyim endüstrisini seçerdim.
Ya yeni bir yol bulmalı ya da yeni bir yol yapmalı
Hazır giyim sektörünün başlangıcını 1980 yılı olarak kabul etsek, kırk yıldır fasonculuktan öteye gidemeyen ve 17 Milyar USD civarında ihracat yapabilen bir yapımız var. Bu haliyle 2023 hedefi olan 25 Milyar’a ulaşmamız neredeyse imkânsız. Diyelim ki 25 Milyar hedefimize ulaştık. Bu rakam 2019 yılı Dünya hazır giyim ihracatının toplamı olan 493 Milyar Dolar’ın sadece %5’ine, fast-fashion devi H&M’in ise 2019 cirosuna denk düşmektedir. Bunca yatırım, bunca insan gücü, bunca know how’a sahip olan ülkemizin bu hedeften çok daha ilerisine ulaşabileceğini, bireysel başarılarımızı kolektif başarılara çevirebileceğimiz çareler arayıp, bunları uygulayarak, ihracat kapasitemizi ziyadesiyle arttırabilecek güce sahip olduğumuzu düşünüyorum. İki milyon sektör paydaşımızla 125.000 H&M personelinin ürettiği değerin çok daha fazlasını üretebileceğimize inanıyorum.
Bir yol önerisi
2019 yılında Türkiye, 45 milyon yabancı turistten (yabancı ülkede yaşayan Türk vatandaşları hariç) kişi başına 642 USD harcama ile toplam 28,5 milyar USD[i] gelir elde etmiş. Bu gelirin 3,9 Milyar’lık kısmı ise ayakkabı ve hazır giyimden gelmiş. Yine verilere göre Türkiye’ye en çok turist gönderen ülkelerden Almanya, 2019 yılında hazır giyim ve ayakkabıya kişi başına 930 Euro (1.120 USD)[ii] harcamış.
Bu veriler ışığında şöyle bir şey yol izlesek nasıl olur sizce:
- Kadın, erkek, çocuklar için olmak üzere üç marka oluştursak,
- Türkiye’nin en büyük yüz ya da beş yüz ihracatçısı bu markaların ortağı olsa,
- Ülkedeki tüm fabrikalar kapasitelerinin bir kısmını bu markalara ayırsa,
- Dünyanın ünlü dizaynırlarına koleksiyonlar yaptırsak,
- Türkiye’ye rezervasyon yapan her turisti bu markaların online sitelerine yönlendirsek ve Avrupa’daki muadillerinden çok daha ucuza fiyat teklif etsek,
- Siparişlerini Türkiye’ye geldiklerinde odalarında bulsalar.
Böylece biz markanın oluşturduğu katma değerden yararlanırız, turistler ise kaliteli malı ucuza alarak mağaza mağaza dolaşmaz ve ülkemizin güzelliklerine ayırmak için daha çok vakit kazanırlar. Bununla birlikte, kişi başı 200 USD sipariş aldığımız takdirde 9 milyar, 500 USD sipariş aldığımızda da 22,5 milyar USD değeri sırf ayakkabı ve hazır giyim sektörümüz üzerinden sağlamış oluruz. Tabi bu modeli turistin tam beden ölçülerine göre üretim yapmaya kadar ilerletmek var. Esas o zaman elde edilecek katma değeri bir de siz hesaplayın.
[i] https://yigm.ktb.gov.tr/Eklenti/69320,turizmistatistikleri2019-4pdf.pdf?0
[ii]https://www.statista.com/statistics/412689/clothing-and-shoes-consumer-spending-in-germany/